Evet, şaşıracaksınız, hatta "ne alaka diyeceksiniz?" belkide ama Oğuzhan Uğur demorkasiye hizmet edeyim derken seçimi muhalefete kaybettiren siyaset dışı en önemli hatta tek kişi..
"Nasıl olur?" diyenler için anlatalım.
Muhalefetin seçimi kaybetmesine sebep olunan şey, malum eğitim seviyesi daha düşük, sosyal ağ olarak daha çok facebook ve instagram kullanan orta yaş kararsız milliyetçi muhafazakar kesimin seçimden önce iktidarca da tetiklenen gösterdiği ani seçmen davranışı idi.
%10-15 diyebileceğimiz muhalefete de yakın olan kararsız bu kesimin neredeyse tamamı Cumhur ittifakına yöneldi. Seçimden önce %40 civarında olan Cumhur İttifakı seçmeni son bir kaç ayda depreme rağmen ısrarla iktidara yanaştı veya kaçtı
Çünkü bu seçmen tipi KILIÇDAORĞLU'nun hdp seçmeni üzerinde seçim kazanma stratejisine tepkiliydi ve buna paralel gelen Oğuzhan Uğur'un Hdp'ye ek olarak birde gene özellikle pkk'yi terör örgütü saymayan TİP'i de eklemesi ve Tip ve Hdp temsilcilerini de tek tek veya toplu oalrak tepkilere rağmen demokrasi uğruna konuk yapması ve bu konuklara karşı olan laçka(önlerinde diz çökerek poz vermesi) gibi aşırı demokratik hoşgörüsü bu kesim tarafından, hatta Hdp ve Tip seçmeni olmayan muhalefet seçmeni tarafından da çok itici bulundu ve Oğuzhan Uğur böyle bir ciddi konuda şehitlerimizin mevzu olduğu ve pkk'yı terör örgütü saymayan konuklarına gösterdiği ilgi yüzünden bir anlamda muhalefetin bir parçası olarak şeytanlaştırıldı ve kendisinin de epey lakayıt ya da çok matrak olan mizacı kendisi KILIÇDAROĞLU muhalefetin bir parçası veya bir kanaat önderine dönüştürdü ve sonuçta Babala tv bir terör propagandası yapılan bir yeni medya olarak görüldü, bu interneti kullanan eğitimi düşük milliyetçi muhafzakar seçmen tarafından.
Bu gerçekten de bir ön görülmeyen hataydı üstelik bunu bir asker çocuğu olarak Oğuzhan Uğur göstere göstere yaptı sırf yandaş medyaya rakip yeni bir demorkatik internet medyası oluşturma adına.
Sonuç olarak, Oğuzhan Uğur seçimin kaybedilmesinde siyasetçi olmayarak sorumlu olan tek kişi belkide.
Türkiye sadece aktivist gibi siyaset yapılacak yer değil, hele CHP başında 13 yıl aktivist gibi siyaset yaparsan olacak olan budur.
Çünkü ülkenin eğitim ortlaması malum ilk okul terk.
Kaldı ki, yapıyorsan en başta muhafazakarlara 90'lardan itibaren yapılan sistematik zülm ve itibarsızlaşmadan başlaman gerekirdi.
13 yıl bu konuda hiç bir şey yapmayıp, sonra ülkenin rejimi zulme ugrayan takiyyeci İslamcılar tarafindan tamamen mahvedildiği bir anda çıkıp "helalleşeceğiz" veya "evet, başörtüsü konusunda hatalar yaptık" demen de samimi değil.
Bunu CHP'nin başına geçtiğin 2010'dan itibaren yapmalıydın.
Ama görünen o ki, sen 25 yıl bürokraside çalışmış biri olarak, o militarist faşist elitist vesayet rejimini içselleştirmişsin ve bunu üzerinden atmak 10 yıl sürdü veya hic umrunda değilmiş bu halka yakın olmak.
Tamam anladık, bu merkez sağ sünni muhafazakar siyasetinden ölesiye nefret eden bir alevisin, bu çok belli, ama en azından sahteden de olsa ara sıra bu halka yaklaşıp "inşallah" "maşallah" falan deseydin İBB Başkanın İmamoğlu gibi. Sünni muhazakar siyasetçi alejini neden bu kadar belli ediyorsun. Neden bir bürokrat gibi davranıyorsun. Neden insanlara samimi ve sıradan bir köylü veya varoştan gelen bir insan gibi gelmiyorsun? Bunu hiç düşündün mü?
Bu kadar mı vizyonsuz ve zekasız olur insan?
Hadi bunlar yapmadın seçime 1 ay kala seccadeye basmak nedir arkadaş?
Aptal olmaya manipüle etmeye gerek yok
Seccadeye basıp ilk turdan önce seçimi kaybettirdin sen. Bunu aklí olan herkes gordü ama olay büyümesin diye sustuk ve manipule ettik ama ise yaramamış hiç
Çünku RTE bunu fırsat bilip hemen seccade ile miting yapınca, görunen o ki İYİ PARTİ'den en az %3-4, kararsız muhafazakar ve Saadet'ten %2-3 seçmen kaçtı Cumhur'a.
Bunu anlamayıp başka analizler peşinde koşanlarda hiç mi bu halkı tanımıyorsunuz iç anadolu ve karadeniz halkını hiç mi tanmıyorsunuz.
Hiç mi analiz yapma yetiniz yok şu internet çağında. Biraz kafanızı kullanın artık.
Hadi bunları da geçtik; şu BABACAN'nı neden susturamadın 3-5 aylığına da olsa?
Neden "arkadaş kendine gel, ne Türklüğü tartışmaktan bahsediyorsun ne SİHA'lara dokunmaktan bahsediyorsun kapa çeneni 3-5 ay şu seçimi kazanalım, sonra istediğin gibi konuş" diyemedin mi?
Ya da İMAMOĞLU ve karısını "tamam İBB'yi aldın çok çalışkan cevvalsin ama sakin ol ve daha az konuş, ilk donemlerine gore halka çok itici geliyormuşsun bu aralar" diyemedin mi?
Bunları diyemiyorsan neyi birleştirmekten bahsediyorsun?
Niye halkın gözüne Selo'yu HDP'yi sokuyorsun ısrarla?
Artı nedir bu yok sayma siyasetin?
Hüseyin BAŞ'ı masaya almadın yok saydın, DAVUTOĞLU ve BABACAN'a söz geçiremedin...
Belli ki görüyordun Muharrem İNCE ve Ümit ÖZDAĞ'a da büyük bir ilgi vardı.
Birleştiriyorsun madem, neden onları da seçimden 3-5 ay önce bu liderleri ziyaret edip onları da ittifaka yaklaştırmıyorsun da, kaybettiğini gördüğün zaman koşa koşa "ucuz ırkçı" dediğin Ümit ÖZDAĞ'ın ayağına gidiyorsun.
Bu nasıl bir ucuzluk?
13 yılda CHP başında kalıp bu kadar sünepe ve aptal olmayı nasıl başarıyorsun hele bri anlat dinleyelim
En kolay çözüm, devletin kırsala göçü sağlayacağı şekilde, arsa ve tarlalara 1-2 katlı prefabrik ahsap ve konteynir imar hakkını prosedürsüz ve ücretsiz tanıması. Böylece 5-10 yıl içinde en az 5 milyon insan depremden korunmak için büyük şehirlerdeki zayıf yapılardan kaçıp ülkemizin binbir köşesinde arsa alıp konteynır ve prefabrik evler yaparak taşınırlar.
Bu 5 milyon kişi zaten belirli seviyede parası olup sakin bir yaşam kurup göçmek isteyerek kalan yaşımını doğada geçirmek isteyenler ve bir kısmı zaten online çalışabilecek işleri olanlardır. Bir kısmı da gittikleri yerde tarım ve hayvancılık yapacaklardır ve böylece tarım ve hayvancılığında canlanması sağlanabilir. Ülkemizin güneyi, iç anadolu, ege veya karadenizde bu şekilde bir yaşama elverişli iklim ve tarım alanları vardır....
2. Çözüm : %1 YABANCI SINIRI YASASI
Bir şehirde yabancı nüfusunun yerli nüfusa oranı 1/100 olmalıdır. Yabancıların ülkemizi terk etmesi ile böylece çürük binalardan sağlam konutlara geçişi sağlayacak konut bolluğu da sağlanabilir. İstanbul'da sadece %10 civari 1.5 milyon yasal yerlesik yabancı var. Kaçak ve mültecilerle beraber bu sayı 5 milyon yanı yüzde 25'i yabanci Istanbul'un. Çünkü 20 milyon nufusu var Istanbul'un.
Ülkemiz topyekun sivil işgal altindadır; %20 civarı yabancí var şu an ulkemizde. Toplam 105 milyon civarinda olan nüfusun 20 milyona yakını yasal, kaçak ve mülteci yabancılardan oluşuyor. Bu kabul edilemez bir orandır; hem yerli insanlarımızın ucuz kira ve konut ihtiyaci hem iş imkanlari hem de dogal kaynaklarımızın tüketimi ve çevre tahribati ve kirliligi acısından bu yasa çok hayati bir öneme sahiptir ve derhal çıkarılmalıdır.
Türkiye'de Celal Şengör'ü idol edinmiş çok fazla militarist elitist genç türedi son yıllarda!
Bunlar bir gün ülkeyi ateist elitist militaristler olarak askerle beraber istedikleri gibi yönetecekleri hayaliyle yaşıyorlar.
Bu genç militaristler, demokrasiye inanmıyorlar; ateistler, sadece bilim ve elitizmle(seçkincilikle/seçkinler sınıfıyla) topluma dikte etmeye ve dayatmayla yani jakobenizmle ülkenin yönetilmesi gerektiğine inanıyorlar.
Bu zırtapozlar sayıca sandığınızda çok fazlalar ve inanmış görünüyorlar!
Ülkemizdeki 20 yıllık AK Parti iktidarının bir çok açıdan ülke siyaseti için çok farklı anlamı var. Bunlardan birisi de ülkemizde egemen siyaset anlayışındaki yapılan değişikliklere sebep olması.
Örneğin bundan 10 yıl öncesine kadar ülkemizde siyasetçiler kadar tanınan Genelkurmay Başkanları artık ismen tanınmıyor bile ve onun yerine artık Savunma Bakanı tanınıyor ve asıl olması gereken de bu. Hatırlarsnaız 5-10 yıl öncesine Savunma Bakanlığı sembolik bir bakanlıktı ve pek konuşmazdı. Çünkü MGK'da da baskın şekilde yer alan ve hatta çok uzun bir dönem bu toplantılarda siyasetçilere ev ödevi veren Genel Kurmay Başkanları konuşurdu askeri konularda.
Peki bu değişiklik toplamda ne anlama geliyor?
Bunun kısaca anlamı, Türkiye'de egemen siyasetin artık topyekün değiştiği ve siyasi partiler ve ideolojiler kadar ülke siyasetinin en büyük ortaklarından biri olan ordunun yani militarizmin siyasette artık devre dışı kaldığını görüyoruz.
Militarizm, bilmeyenler için askerin siyaseten ve yönetimde belirli şekillerde gücünün olması gerektiğini savunan ideoloji. Yani tam demokrasinin olmadığı bir düzen. Evet, ülkemiz 1960'tan aşağı yukarı 2010'a bu yana kadar militarizmin büyük bir baskısı altında oldu hatta kısmen veya dönem dönem tam esiri oldu.
2016 ABD-FETÖ darbe girişimine kadar bu süreç devam etti. Ve sonrasında tamamen bir sivil yönetimin yaşandığını görüyoruz. Yani ülkemizde yönetim 1960-2016 yani 56 yıl sonrasında asker siyasetin tamamen dışına itildi.
Bu elbetteki büyük bir kazanım demokrasimiz için ve büyük bir başarı; çünkü gene bizim gibi militarizmden çok çeken Yunanistan, Portekiz, Şili gibi ülkeler bu sorunu 40-50 yıldır halletmiş durumdalar.
Kısa bir militarizm ve Türkiye siyaseti özetinden sonra asıl konumuz ve konu başlığımıza gelirsek. Malum ülkemizde 20 yıllık tek parti iktidarı var ve son 4 yılı sana bir ittifak tarafından yönetiliyoruz. MHP ve BBP'ninde dahil olduğu 3'lü ittifak tarafından ülkemiz yönetiliyor ve karşısında muhalefet var.
Bu 20 yıllık yönetimin son 4-5 yılında başkanlık sistemine de geçildi ve son yıllarda yaşanan ekonomik krizle beraber var olan sorunlar daha da büyüdü ve muhalefet iktidar değişikliği talep ediyor ve normal takvime uygun olarak yakında seçime gidiliyor.
Bu süreçte bir çok yeni parti de var ve bu çok partili muhalefet düzeni içinde bir de 6'lı bir muhalefet var. Bu muhalefetten bağımsız olarak, eski militarist vesayeti bu mevcut sivil düzene tercih edip eski Türkiye'yi yani militarizm etkisi aslında olan düzeni savunan ve sosyal medyada örgütlenen veya bireysel olarak bu militarist ideolojileri uğrunda, sosyal medya üzerinden direkt veya dolaylı olarak 1960-2010 arası ülkemizdeki siyasetinde arka planda belirli bir gücü bulunan militarist sınıfı yeniden aktif siyasete farklı isimlerle veya geriye çekilmiş eski isimlerle sokmak isteyen kişiler var ve bir an önce ülke siyasetinde yer almak için bileniyorlar.
Deniz BAYKAL'ın olduğu CHP'den sonraki süreçte belirli bir siyasi önderleri yok diyebiliriz militaristlerin. Çünkü buna açık açık cesaret edebilecekleri bir siyasi ortam ve düzen de yok.
Babası darbeci bir subay olan Ümit ÖZDAĞ dışında militarizme yakın olan pek siyasi bir lider veya figür yok gibi. CHP'de militarizmin zorlasak veya zanla düşünsek temsilcisi olabilecek en uygun profil en sert cumhuriyetçi hukukçulardan olanÜmit KOCASAKAL olabilirdi ama onu da ihraç ettiler partiden.
Medyadaki sözcüleri ise Merdan YANARDAŞ ve TELE 1, Merdan YANARDAĞ açık açık 1960 darbesini övüyor ve bir devirm olarak görüyor.
Hal böyle olunca iktidarca "Eski Türkiye" denilen biz halkın da tiksindiği ve asla siyasette görmek istemediği o veyaset düzenini özlemle arzulayan başıboş kişiler, siyasi temsilci olarak ortada kalmış durumdalar ve kendilerine siyasetten bulamadıkları lideri veya ideoloğu başka yerlerden çıkarmaya çalışıp bilim ve sanat dünyasından yeni militarist elitist jakoben beyaz türk idoller ve önderler arıyor gibi gözüküyorlar.
Bir kişi var ki bu kesimin sözcüsü olmuş durumda ve alttan altan bunları motive edip besliyor.
Depremde ölenlerin birinci derece yakını olan akraba ve aileleri toplamda 10 milyona yakın insan psikolojik olarak çöktü, buna olası marmara depremi bekleyenleri de katarsak 30 milyon insan başta olmak üzere nerdeyse tüm Türkiye çok zorda ve adeta bıçak sırtında yaşıyor şu an.
Bu yüzden hayat çoğumuz için giderek zorlasacak tüm ülkede.
Hepimizin bir şekilde hayata yeniden başlayıp ilk başta psikolojik olarak kendimize ve sonrasında diğer insanlara yardım edip ülkecek terapi olmamız lazım.
Öncelikle bütün bu durumun doğal sonucu olarak, bu aralar toplumda giderek artacak yılgınlık, boşvermişlik ve tükenmişlik gibi baş göstecek bir kaç temel duygudan bizi daha fazla yakalamadan uzak durmamız ve aynı zamanda sosyal medyadan belirli uzun aralıklarla gün içinde uzak durmamız gerekiyor.
Evet, sosyal medyadaki deprem ve siyaset eksenli şeylerden gün içinde olanca uzaklaşmalıyız..
Bu çok zor gözüküyor, ama kendimizi ülke gündeminden büyük oranda ayırmak ve hayatımıza odaklanmak için bunu yapmak zorundayız.
Bunu sağlamanın tek yolu ise, kendi hayatımıza dönmeye çalışmak ve kendimizi geliştirecek şeylere ve var olan profesyonel işlerimize daha çok vakit ayırmak ve yaptığımız işlerde uzmanlaşmaya çalışmak.
Eğer bunu yapamazsak çok kötü bir yaz bizi bekliyor olacak. Çünkü ekonomik kriz de daha derinleşecek ve çalışma ve kendimizi geliştirme motivasyonumuz giderek azalacak..
Eğer kısa sürede toplarlanmaz ve güçlenmezsek kısa sürede tamamen hedef ve hayatımızdan uzaklaşıp savrulabiliriz.
Depremzedelerle Kurduğumuz Aşırı Duygu Bağı ve Sonuçları
İlk günden itibaren ölümlerin sebebinin hırsızlıklar ve ihmaller olduğunu anladığımızdan itibaren, depremzedelerle kurduğumuz bu haklılık üzerinde kurulu duygu bağı ve öfkemiz gördüğümüz hırsızlıkların boyutu ile giderek arttı ve bu sonu gelmeyen bir hassasiyete ve uzaktan bir mücadeleye sebep oldu.
.
Depremin 10 gün önce olmasına rağmen hala bir çoğumuz ilk günkü gibi sosyal medyada onlarca saatler harcıyor ve bu yapısal ihmallerle oluşan katliamın karşısında fikirlerimizi ifade ediyoruz.
Bu arada devam ettirmemiz gereken gündelik rutinleri olan bir hayatımızda var. İş veya ev işleri veya üzerine çalıştığımız becerilerimiz gibi. Ama bunu pek umursamıyor ve daha derine inıyoruz içsel olarak.
Yönetemediğimiz kısım ise, sosyal medyaya çok bağlanmamız ve öfkemizin giderek artması.
Bunun sonucunda ise bazılarımız her şeyi kabullenen bir zihne büründük ve ülkemize ve kendi hayatımıza dair umutlarımızı da kaybedecek bir hale geldik.
Bu noktada yapmamız gereken şey, bu kendimizi içine büyük öfke ve duyarlılıklarla soktuğumuz gündelik hayatımızı ve zihinsel tehlikeye sokan durumdan çıkarmak olmalı.
Bunu ise, olanı kabullenmekle yapabiliriz.
Evet, çok zor ama olanı kabul etmek ve yapamacağımız ve değiştiremeyeceğimiz şeyler hakkında düşünmeyi bırakmamız hepimiz için faydalı olacaktır.
Bu şekilde ancak hayatımızı normale döndürebiliriz.
Şimdi silkinin ve kendinizi bilerek soktuğunuz bu zihin halinden çıkarın.
İstanbul'da ki 3.5 milyon mülteci ve kaçağın dışında + 1 milyon 250 bin yasal oturum izni olan yabancının ülkelerine gitmeleri ve böylece çürük binalardan sağlam konutlara geçişi sağlayacak bir konut bolluğunın oluşması gerekiyor.
Bu da şehirlerde en fazla "%1 Yasal Yabancı Sınırı Yasası" ile yapılabilir!
İstanbul bu mülteci ve kaçaklar bir yana bu kadar yasal yerleşik yabancı varken nasıl olacak kentsel olarak dönüşecek?
Ülkemizde yaklaşan marmara deprem riskinden en az zarar görmek için İstanbul'daki 3.5 milyon
kaçak ve mültecilerle beraber gene İstanbul'daki yasal çalışma ve oturum izni olan dünyanın 70 farklı milletinden 1 milyon 250 bin yasal oturum izni olan yabancının da bir şekilde bir an önce ülkelerine gitmelerini ummalı veya bunu yasalarla sağlamalıyız
Depreme dayanıklı yerleşimin dönüşmesi için, zayıf ve saglam konutlardan yabancıların boşaltılıp insanların kiralayarak veya satın alarak sağlam konutlara geçmesinin saglanması lazım.
Peki mevcut zayıf konutlardan sağlam konutlara geçişte bu sağlam konutlar nasıl boşaltılabilir:
Önce 15 milyon kaçak ve mülteci ülkeden çıkarılsın.
İstanbul'da ve tüm Türkiyede yasal göçmen sayısı %1'e düşürülsün.
Yabancıya konut satışı tamamen yasaklanıp durdurulsun.
Tersine göç için teşvikler verilsin.
Böylece Marmaradaki ve tüm Türkiye'deki yabancı nüfusu azaltıp, konutlar boşaltılarak çürük binalardan sağlam binalara taşınma sağlansın ve sonrasında İstanbul'daki 30000 çürük bina yıkılsın!
Bu 15 milyon fazlalık gitmedikçe bu ülkede depreme dayanıklı dönüşüm yapılamaz.
Bir yasa ile bu iş çözülebilir!
%1 Yasal Yabancı Sınırı Yasası
Bir yasa ile bu çözülebilir. Tüm şehirlerde yani ülke genelinde yasal yabancı sayısı sınırlandırılabilir. Bu oran %1'yi geçmemelidir. Yani İstanbul veya tüm Türkiye de her şehir için %1 yabancı yerleşik yasal yabancı çalışma ve oturum izni olabilir diye bir yasa çıkarılabilir.
Yani 100 milyon nüfusumuz varsa yabancı oranı azami 1 milyon olmalıdır.
Bu şekilde, hızla şehirlerimiz 13-14 milyon fazlalık yabancıların gitmesi ile konutların boşlaması ve insanların sağlam konutlara geçmesi ve zayıf konutlarından yıkılması ile ancak ülkemizde bir kentsel dönüşüm devletin müdahalesi olmadan da başarılabilir.
Bunu yapmak için daha kaç yüzbin insanımızı 1 dakikalik depremlerde kaybetmemiz gerekiyorz?
YETER ULAN!
Hoşgörü, yardımseverlik, din kardeşliği denerek bir ülke öz vatandaşlarına bu denli yaşanamaz hale getirilemez.
1. Ana muhalefetin lideri KILIÇDAROĞLU konu hakkında konuşmuyor.
Ana muhalefet halk adına soruna sahip çıkıp, gene insan hayatını direkt tehdit eden diğer konularda örneğin uyuşturucu, mafya, terör konusunda olduğu gibi muhalefet etmiyor ve hatta o sorunlarda gösterdiği çabanın 10'da 1'i kadar bile iktidara baskı yapmıyor.
2. Argümanların radikalliği; "uyutun" denerek baştan sorun çıkmaza sokuldu.
Hata yapıldı, baştan radikal hayvanistlerin gücü ve konu hakkındaki hakimiyetinin ve nüfuzunun mevcut iktidardan ve muhalefetten de baskın olduğu kabul edildi ve bu radikal insanların milyonlarca olduğu varsayıldı, oysa muhtemelen 10000 tane bile değiller toplam radikal hayvanist sayısı.
Böylece ülkedeki bu 5-10000 radikal hayvanistin 100.000'e yakın aktif sokak hayvanı besleyen hayvanseveri ve besleme yapmayan 1 milyona yakın hayvanseveri de istedikleri gibi yönetir olduğu da kabul edildi ve bu büyük bir oy potansiyeli olarak görüldü iktidar ve muhalefet tarafından
Oysa bunlar halkın çoğunluğunun yanında çok az bir oy potansiyeli ve baştan muhalefet halkaın taleplerine sahip çıkmalı ve iktidara aynı anda baskı yapılıp, radikal hayvanistlerin muhatap alınmaması lazımdı, ama yapılmadı.
Bu yüzden burada suçun büyük kısmı ana muhalefet lideri KILIÇDAROĞLU ve Meral AKŞENER'de çünkü; çıkıp sorun çok büyük halk toplansın diyor ve gereğini yapın demeliydiler ama hayvansever oyları yüzünden korktular.
Sonuçta bazı kritik eşikler geçildi ve bu noktadan sonra "Uyutma" asla olamaz "toplamada" kısmen olabilir ve kesin bir çözüm mümkün görünmüyor çünkü muhalefette oy derdine.
Bu sorun geldiğimiz noktada aynı terör sorunu gibi oldu, aynı Hdp'nin kapatılması konusu ve Hdp'nin teröristlerle aralarına mesafe koymaması gibi bir durum var.
Sonuç olarak, radikal hayvanistler bu güçlerini bildikleri için köpeklerle aralarına bir mesafe koymayacaklar ve biz milyonlarız bizi böyle radikal ve size hastalıklı gelen bu bakışımızla bzileri böyle kabul edeceksiniz diyorlar şuan.
3. Twitterdaki kişisel kavgalar yüzünden yeterince düzenli ve kavramsal argümanların üretilmemesi :
Başta "Barınaklar Ölüm Kampıdır" argümanı çürütülemedi.
Bu da normal çünkü zaman gerekiyor ben 1.5 yıl önce başladığım analizimde 1.5 yıl sonra :
BARINAKLAR ÖLÜM KAMPI İDDİASI
Sokaklarda, ormanlarda açlıktan hastalıktan soğuktan ölen köpeklerin sayısının barınaklarda ihmallerden dolayı ölenlerden daha az olduğunu kim söyledi? Sürekli "barınaklar ölüm kampı" diyorlar.Dışarısı asıl daha büyük ölüm kampı!
Neden hal böyleyken bu köpekler sokaklarda, çöplüklerde yollarda sürünsün kontrolsüz üreyip soğuktan, açlıktan, hastalıktan, kazalarla, zehirletilmeyle, silahlarla barınaklara göre kat be kat ölsünler ve neden bu arada insanlar köpekler tarafından öldürülsünler?
şeklinde bir anti tez yazdım ve bunu yaymaya çalışıyorum
4. Siyasiler ve uzmanlar tarafından genel kabul gören ilkesel ve kavramsal olarak bir bakış sunulmadı.. En başta "Köpek Nedir?" sorusu ve "İnsan hayatındaki yeri nedir"? sorusu cevaplanmadı.
Bu konuda ben aşağıdaki bakış açısını 5-6 ay önce geliştirip . 1.5 yıl önce yazdığım Sokak "Hayvanı Sokak Köpeği Neden Olmaz! İşte Sebepleri!" adlı yazıya ekledim
Köpek silahtır.
Köpek silahtır; evet, evcilleştirilme sebebi de budur; insanı ve evcil besi hayvanlarını korumak için savunma aracı yani silah olarak kullanılmak için evcilleştirilmiştir. Bu yüzden köpek bulundurmak silah bulundurmakla eş sayılmalı ve bulundurulması ehliyete ve vergiye tabi olmalı, üremesi de sıkı kontrole ve izinlere tabi olmalıdır.
Oysa bu şirin canlı, aynı zamanda bir insanın başkasına karşı istediğinde kullanmaktan imtina etmeyecegi ölümcül de olabilen bir silahtır; çünkü köpekler evcilleştirilmesine rağmen sahibi tarafından bir komutla veya başıboş bırakıldığında kendi kendine saldırgan olabilen, son derece yırtıcı ve vahşi canlılardır. Bu yüzden başıboş silah olamaz.
5. Gelişmiş ülkelerin konuya bakışı ve uyguladıkları politkalar gerekçelendirilemedi ve çözümün ilkesel evrensel mantığı bulunup anlatılamadı
AB ülkelerinde sokak hayvanı veya özellikle sokak köpeğinin olmaması, ayrıca köpek sahiplenmenin özel şartla bağlanması da bu yüzdendir; çünkü köpeğin biri tarafından veya kendi başına bir silah gibi zarar verici ve ölümcül olma özelliği anlaşılmıştır.